23 Ağustos 2010 Pazartesi

ÇEK CUMHURİYETİ, HAZİRAN 2010


Kısa ve hızlı bir geziydi, bütün iş gezileri gibi ben de kısaca ve hızlıca anlatacağım.
2003 yılında yaptığım ilk yurtdışı gezimde tanımıştım Prag’ ı ve çok da sevmiştim. Benim için hala yurtdışında gördüğüm en güzel şehir, deniz kıyısı olmamasına rağmen. 2003' deki gezimde de Utku yoktu, şimdi de yok- umarım ki bir dahaki Prag seyahatim Utku ile birlikte olur.
Çarşamba sabahı –aslında Salı gecesi demek daha uygun- saat 2 de evden çıkarak başlayan seyahatim Cuma gecesi- aslında Cumartesi sabahı demek daha uygun- saat 3’ de Antalya’ daki otelime varmamla bitti. Bol rötarlı uçak yolculuklarını saymazsak hızlı ama güzel birkaç gündü.
İlk gün benim için yarı uyur yarı uyanık geçti ama yine de güneşli bir Prag gününü kaçırmadım. Otele varıp da biraz dinlendikten sonra kendimi dışarı attım. Otelimiz Yeni Şehir denen bölgede adını bilmediğim daha doğrusu ezberleyemediğim ancak Prag’ ın Şanzelize’ si denen caddeye çok yakındı. Utku ile her zaman bilmem nerenin Paris’ i, ya da bilmem nerenin Şanzelize’ si tanımlarıyla dalga geçer güleriz ama bazen işe yarayabiliyor. Bu gezide bana eşlik eden meslaktaşımla birlikte caddeye çıktıktan sonra ne haritaya baktık ne de birilerine birşey sorduk ve muhteşem Prag sokaklarında kaybolmayı tercih ettik. İkimiz de daha önce Prag’ da bulunduğumuzdan turistik heyecenlar peşinde değildik, daha önce görüp de bu çok sevdiğimiz şehrin keyfini çıkartmak istiyorduk. Otelden caddeye çıkıp da şu tarafa yürüyelim diye yola koyulduktan kısa bir süre sonra sokakta yapılan bir atletizm yarışmasına denk geldik. Biraz izlediğimizde uluslararası ciddi bir organizasyon olduğunu gördük. Cadde üzerinde sırıkla yüksek atlama yarışması bir hayli ilginç geldi bize çünkü pek de aşina olmadığımız bir spordu açıkçası ve sokağa kadar inmişti.
Burada biraz vakit geçirdikten sonra hem vitrinlere bakarak hem Prag’ ın muhteşem binaları ile ilgilenerek hem de fotoğraf çekerek haritasız yürüyüşümüze devam ettik. Ayaklarımız bizi ister istemez Eski Şehir Meydanı’ na kadar götürdü. Tyn Kilisesi yüzyıllardır olduğu gibi tüm güzelliği ve etkileyiciliği ile meydana bakmaya devam ediyordu. Dünya Kupası nedeni ile kurulan bol reklamlı devasa standlar manzarayı ciddi biçimde bozuyor, insanın keyfini kaçırıyor ve o markadan nefret etmemize yol açıyordu ama yine de kurulan dev ekrandaki maçı izlemek için meydanda yerlere serilen insanların keyfi neşemizi geri getiriyordu. Toplantımızın akşamki programına yetişebilmemiz için zamanımız daraldığından Karel Köprüsü’ nü ertesi güne bırakarak ve yine zamanımız daraldığı için harita kullanarak otelimize geri döndük. Akşam yemeği için ise Kogo isimli bir İtalyan restaurantında organizasyon yapılmıştı. Kafamda makarna, pizza, risotto varken harika bir balık menüsü ile karşılaşmak güzel bir sürpriz oldu. O güne kadar balığın İtalyan mutfağındaki yerini pek düşünmemişim anlaşılan. www.kogo.cz

Ertesi gün akşama kadar vaktimizi otelde toplantıda geçirdik. Ancak toplantı salonunun tavanı tamamen camdı ve günışığı yatay olarak konuşlanmış perde ile kontrol edilebiliyordu. Böylelikle ne güneşten kavruluyordunuz ne de günışığından mahrum kalıp bunalıma giriyordunuz. Hayatımda gördüğüm en motive edici toplantı salonuydu. Uzun toplantı saatleri boyunca yaşam ile tek bağınız şişe su ve küçük renkli şekerler değildi, üzerinizde gökyüzü vardı. http://www.radissonblu.com/hotel-prague/meetings

Bugünün akşam yemeği için ise Kale bölgesinde bir Çek restaurantında organizasyon yapılmıştı. Geleneksel kıyafetler ile geleneksel müzik yapan genç bir grup vardı. http://vikarka.cz/en/

Keyifli bir müzik ve keyifli bir akşam yemeği sonrası yerel rehberimiz eşliğinde Aziz Vitus Katedrali’ ni gezmeye gittik. Saat 10’ u geçmiş ve hava kararmıştı. Günışığında bile ihtişamlı olan katedral gece ayrı bir gizeme bürünüyordu ama fotoğraf çekmek zorlaşıyordu. Neyse ki 7 yıl önce geldiğimde bol bol fotoğraf çekme imkanımız olmuştu, o zamanlar dijital kameramız olmamasına rağmen. Katedralin her köşesi ayrı bir hikaye barındırıyordu ve her köşesinde farklı kompozisyonlar vardı. Dini hikayeler pek ilgimi çekmediğinden rehberi dinlemedim ama heykelleri şaşkınlıkla epey bir inceledim. Restaurantımıza dönüp kahvelerimizi içtikten sonra ise bizi oraya getiren otobüsümüze binmeyip otelimize yürüyerek dönmeyi tercih ettik. Nasıl olsa yokuş aşağıydı ve biliyordum ki harika şehir manzaraları vardı. Gece fotoğraf çekmemizi engellese de- gece olmasa da benim makinam o güzel manzaralar karşısında yetersiz kalırdı- keyifli bir yürüyüş yaptık.
Ertesi gün ise toplantımızın bitimi ile havaalanına gitmek için ayrılmamız gereken zaman arasında çok kısa bir vaktimiz vardı ve onu da Prag sokaklarında yürüyüş yaparak değerlendirdik. Ancak bu sefer Karel Köprüsü' ne gitme şansım olmadı, artık oraya da Utku ile giderim.

Meraklısı için hava durumu (23-25 Haziran): Uzun kollu penye, gündüzleri bazen hırka akşamları ise bazen hırkanın üstüne mont. Güneş gözlüğü keyfe keder, şemsiye gerekli olabilir, şapka vb. hiç gerek yok.